16 Aralık 2013 Pazartesi

MEVSİMLİK TARIM İŞÇİLERİNİN SAĞLIĞI ve SAĞLIK HABERCİLİĞİ


             Ülkemizde mevsimlik tarım işçileri (MTİ) ve ailelerinin zorlu yaşamlarının haber değeri genellikle başlarına gelen ölüm olayları ile ancak 3.sayfa haberi olarak ölçülüyor. Oysaki aslında sorunun kökeninde vahim bir halk sağlığı boyutunun yer aldığı bu haberlerde ne yazık ki “ıskalanmış” oluyor. Trafik kazası, tarım ilacından zehirlenme, yılan veya akrep sokması gibi nedenlerle ölüm ve yaralanmaları 3.sayfa haberlerinde yer alan bu “kurbanlar” aslında buna neden olan sorunlara farkındalık yaratılması ve ilgili kurumların harekete geçirilmesi ile önemli ölçüde “kurban” olmaktan çıkarılabilirler.  Kanunen yasak olduğu halde gebeyken çalışan/çalıştırılan, tetanoz gibi son derece basit bir aşıyı yaptırmadığı için kendisi ve kimi zaman da bebeği ölen, en temel barınma ve beslenme ihtiyaçlarını karşılayamayan, eğitim imkânı bulamayan ya da sekteye uğrayan, sağlık hizmetine çeşitli nedenlerle başvurmayan/başvuramayan bireyler ile onların çocuklarının sağlıksızlıkları “kader” değil ve bu sorunlara yönelik olarak medyaya büyük görev düşüyor.
            Yukarında belirtilen sorunlar doğrultusunda dışarıya en fazla MTİ gönderen Güneydoğu Anadolu Bölgesi hedef alınarak hazırlanan “Doğru ve Etkili Sağlık İletişimi İçin Sağlık Haberciliği Eğitim Toplantısı”, 12-13 Aralık 2013 tarihinde Şanlıurfa’da gerçekleştirildi. Harran Üniversitesi Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen ve Basın İlan Kurumu’nun da destek verdiği eğitim toplantısına yerel medyanın yoğun ilgisi vardı. Mevsimlik tarım işçileri (MTİ) ve ailelerinin sağlıklarını olumsuz yönde etkileyen sorunlara farkındalık yaratılması, sağlıkları ile ilgili risklerin önlenmesi/azaltılması, hastalıkların önlenmesi konularında medyanın sağlık haberlerini nasıl daha etkili ele alabileceğinin tartışıldığı programda, uygulamalı “sağlık haberciliği” eğitimi verildi.
            Toplantının ilk günü Harran Üniversitesi Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Zeynep Şimşek, “Sağlıklı Yaşamanın Yolları ve Medya” konusunda bir sunum yaptı. Şimşek, “Binyıl Kalkınma Hedefleri”ne değindi ve gelişmekte olan ülkelerde her yıl ölen yaklaşık 14 milyon çocuğun üçte ikisinin ailelerinin bilgilendirilmesi ve sağlıklı davranışın kazandırılması ile önlenebileceğinin tahmin edildiğini belirtti. Hastalıkları önleyici davranışın “kültür” haline gelmesi gerektiğini ifade eden Şimşek, ishal ve sıtma ile ilgili hazırlanabilecek radyo spotları örnekleri verdi. Prof.Dr. Zeynep Şimşek daha sonra “Tarım ve Hayvancılığa Bağlı Toplum Sağlığı Sorunları ve Yürütülen Programları” aktardı.
            İkinci gün ise “Tarımla İlgili Bazı Faktörlerin Anne Karnındaki Bebeğe Etkileri” konusunda bir sunum yapan Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç.Dr.Mete Köksal, gebe tarım işçilerini ve bebeklerini bekleyen tehlikelere dikkat çekti. Kanunen yasak olduğu halde gebeyken tarlada çalışan kadınların alacakları/maruz kalacakları ilaçların bebek için son derece riskli olduğunu (örn. körlük, işitme kaybı, ensefalit, zekâ geriliği gibi sonuçlara neden olabilmesi) belirten Köksal, gebe kalınmasına karar verildikten 3 ay önce aile hekimine başvurulması gerektiğini ve gebelik boyunca en az 4 kez aile hekimine ya da kadın doğum uzmanına muayene olunması gerektiğini belirtti. Şanlıurfa Bulaşıcı Hastalıklar Kontrol Programları Şube Müdürü Dr.Muharrem Öncül de “tetanoz aşısı” ile ölümcül tetanoz hastalığından gebeyken yapılan 2 doz aşı ile korunmanın mümkün olduğunu, aşı karnesinin saklanmasının önemini aktardı.
            Programın ikinci günü öğleden sonra ise Prof.Dr.Zeynep Şimşek ile birlikte hazırladığımız “Doğru ve Etkili Sağlık İletişimi İçin Sağlık Haberciliği-Programcılığı Rehberi”*doğrultusunda “Örneklerle Sağlık Haberciliği” başlıklı sunumu yaptım. Son olarak da yerel medya mensuplarına “MTİ kadınların gebe sağlığı ve tetanoz aşısı” ile ilgili haber yazma eğitimini gerçekleştirdik. Hazırlanan bu rehber ile öncelikli olarak MTİ ve ailelerinin sağlık sorunlarına yönelik olarak doğru ve etkili bir sağlık iletişimi için sağlık haberlerinin niteliği, bu haberlerin hazırlanmasında dikkat edilmesi gereken unsurlar ve medyanın kamunun sağlık sorunlarına yönelik bilgilendirme işlevinin yerine getirilmesini ele alıyor. Ulusal basınımızın da halk sağlığı ve insan hakları açısından bu son derece önemli konuya yer vermesi, farkındalık yaratarak sosyal değişim çabasına katkıda bulunması dileğiyle…
 Kaynaklar
Zeynep Şimşek “Mevsimlik Tarım İşçilerinin ve Ailelerinin İhtiyaçlarının Belirlenmesi Araştırması 2011”, Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı ve UNFPA, Şanlıurfa, Nisan 2012.
Zeynep Şimşek ve İnci Çınarlı, Doğru ve Etkili Sağlık İletişimi İçin Sağlık Haberciliği-Programcılığı Rehberi, “Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, No.4, Aralık 2013.
Zeynep Şimşek, “Sağlıklı Yaşamanın Yolları ve Medya” başlıklı sunum, Doğru ve Etkili Sağlık İletişimi İçin Sağlık Haberciliği Eğitim Toplantısı, 12-13 Aralık 2013, Şanlıurfa.




* Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu UNFPA işbirliği, Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Hollanda Büyükelçiliği ve Toros Tarım katkılarıyla yürütülen ‘TUR5R21A’ no’lu Mevsimlik Tarım İşçileri ve Ailelerinin Sağlığını Geliştirme Ülke Programı kapsamında hazırlanmıştır.

 

19 Haziran 2013 Çarşamba

SAĞLIK İLETİŞİMİNİN BAKIŞ AÇISI İLE TÜRKİYE’DE SAĞLIK İŞYERİ ORTAMINDA SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ŞİDDET


          Aşağıdaki makale Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Hakemli Akademik Yayını "İleti-ş-im"in Sağlık İletişimi Özel Sayısı'nda yayınlanmıştır (Nisan 2013). Türkiye'de ilk defa sağlık iletişimi alanındaki çalışmaları bir araya getiren bu dergi, 2011 yılında aramızdan ayrılan sevgili arkadaşımız ve meslektaşımız Doç.Dr.Melike BATUR YAMANER'in anısına ithaf edilmiştir.

Yazarlar: Doç.Dr.İnci ÇINARLI ve Doç.Dr.Halime YÜCEL

Giriş

          Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de toplumsal hayatın her alanını kuşatan şiddet ve saldırganlık olgusuna özellikle de iş yeri ortamı dikkate alındığında en fazla sağlık hizmeti sektöründe rastlanmaktadır. Gerek hasta ve hasta yakınları tarafından sağlık çalışanlarına yönelik, gerekse sağlık çalışanları tarafından hasta ve hasta yakınlarına, hatta sağlık çalışanlarının birbirlerine uyguladıkları şiddet; özellikle son yıllarda sıklıkla Türkiye’nin gündeminde yer almaktadır. Kurumsal, toplumsal ve bireysel düzeylerde nedenleri olan sağlık iş yeri ortamındaki şiddet sorunu, bu nedenlerin kendi aralarında da karmaşık bir ilişki gösterdiği bir özelliğe sahiptir. Öte yandan şiddetin ve saldırgan davranışın nedenlerini açıklayan farklı kuram ve görüşlerin olması da bu sorunun tekil çözümlerle ele alınamayacağının bir göstergesidir.

          Sağlık hizmetinin aksamasına, kalitesinin düşmesine, sağlık çalışanlarının fiziksel ve ruhsal sağlıkları üzerinde olumsuz etkilere, işgücünde, ekonomik alanda kayıplara neden olan sağlık kuruluşlarına ve sağlık sistemine karşı güvensizliğin artmasına, sağlık işyeri ortamındaki şiddet olgusu; nedenleri ve çözümleri itibarı ile disiplinlerarası bir anlayışla ele alınmalıdır.

          Olumlu sağlık çıktılarının elde edilebilmesi için bireylerin sağlık davranışı üzerinde etkili olan sağlık iletişimi, aynı zamanda da bu çıktılara ulaşmak için gerekli ideal enformasyon ortamının oluşması ve kamu sağlığına yönelik siyasalar oluşturulması tartışmalarına da yapıcı katkılarda bulunan bir disiplindir. Bu makalede sağlık iletişimi açısından medyada nasıl bir kamusal enformasyon ortamının oluşması halinde sağlık iş yeri ortamında şiddetin azalmasına olumlu katkıda bulunabileceği tartışılmaktadır. Bu doğrultuda öncelikle şiddetin ve saldırgan davranışın evrensel olarak tanımlanmasındaki sorunsal ortaya konulmuş, günümüzde epidemi haline gelen şiddetin bir kamu sağlığı sorunu olarak nasıl değerlendirilebileceği, sağlık iş yeri ortamındaki şiddetin özellikleri ve sağlık iletişiminin bu noktadaki rolünün ne olabileceği tartışılmıştır. Bu amaçla Türkiye’de son dönemlerde artış gösteren sağlık işyeri ortamındaki şiddet vakalarının yazılı basınımızda nasıl bir söylem ile ele alındığı incelenmiştir.

SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ŞİDDET ve İNGİLTERE’DE BU SORUNA YÖNELİK SİYASA OLUŞTURULMASI ÖRNEĞİNE DAİR


       1999 yılında Birleşik Krallık'da hükümet öncülüğünde başlatılan “Sıfır Hoşgörü Siyasası” (ZTP-Zero Tolerance Policing) ve bu kapsamda lanse edilen “Sıfır Hoşgörü Bölgesi” (ZTZ-Zero Tolerance Zone) kampanyası Türkiye’de önemli bir sorun olmaya devam eden sağlık çalışanlarına yönelik şiddet konusunda bir model olabilir mi?


          Aslında "Sıfır Hoşgörü" genel olarak suç ile mücadelede 1990'lardan beri kullanılan bir kavram ve uygulamadır.  Biz de bu kavramı "Sıfır Tolerans" olarak kullanıyoruz ancak bu stratejinin kullanılmasında önemli bir noktaya da dikkat çekmek gerekiyor; eğer istenilen hedefe ulaşılamazsa (örn. suç oranı azalmazsa) politikacılar kamuoyunda yüksek oranda eleştiri alıyorlar ve bu stratejiyi uygulayan kurumlar da itibar kaybına uğrama tehdidi ile karşılaşabiliyorlar. Bu nedenle, bu strateji; iki ucu keskin bir bıçak gibi…

          Öncelikle Birleşik Krallık’da NHS'ler (National Health Service-Ulusal Sağlık Hizmeti) kapsamında başlatılan kampanyanın değerlendirme sonuçlarında şiddet olaylarında azalma değil, belirli dönemlerde artış görüldüğünü belirtelim (örn. Birleşik Krallık dâhilinde İngiltere'de hedeflere bazı noktalarda ulaşılamadığı yönünde değerlendirmeler bulunmakta)... Bunun en önemli nedenleri; şiddet tanımının kapsamının genişletilmesidir. Avrupa Komisyonu'nun "iş ile ilgili şiddet" (work related violence) tanımı AB ülkelerinde kullanılmaktadır ki örneğin istismar da şiddet kapsamına alınmıştır (standart bir tanım kullanılması önemlidir) ve de şiddetin rapor edilmesi teşvik edildiği için daha fazla şiddet vak'ası kayıtlara geçmiştir. Bu noktada; zihinsel sağlıkları nedeni ile şiddet gösteren hastaların durumlarının da farklı değerlendirilmelisi gerektiğini hatırlatalım…