19 Haziran 2013 Çarşamba

SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ŞİDDET ve İNGİLTERE’DE BU SORUNA YÖNELİK SİYASA OLUŞTURULMASI ÖRNEĞİNE DAİR


       1999 yılında Birleşik Krallık'da hükümet öncülüğünde başlatılan “Sıfır Hoşgörü Siyasası” (ZTP-Zero Tolerance Policing) ve bu kapsamda lanse edilen “Sıfır Hoşgörü Bölgesi” (ZTZ-Zero Tolerance Zone) kampanyası Türkiye’de önemli bir sorun olmaya devam eden sağlık çalışanlarına yönelik şiddet konusunda bir model olabilir mi?


          Aslında "Sıfır Hoşgörü" genel olarak suç ile mücadelede 1990'lardan beri kullanılan bir kavram ve uygulamadır.  Biz de bu kavramı "Sıfır Tolerans" olarak kullanıyoruz ancak bu stratejinin kullanılmasında önemli bir noktaya da dikkat çekmek gerekiyor; eğer istenilen hedefe ulaşılamazsa (örn. suç oranı azalmazsa) politikacılar kamuoyunda yüksek oranda eleştiri alıyorlar ve bu stratejiyi uygulayan kurumlar da itibar kaybına uğrama tehdidi ile karşılaşabiliyorlar. Bu nedenle, bu strateji; iki ucu keskin bir bıçak gibi…

          Öncelikle Birleşik Krallık’da NHS'ler (National Health Service-Ulusal Sağlık Hizmeti) kapsamında başlatılan kampanyanın değerlendirme sonuçlarında şiddet olaylarında azalma değil, belirli dönemlerde artış görüldüğünü belirtelim (örn. Birleşik Krallık dâhilinde İngiltere'de hedeflere bazı noktalarda ulaşılamadığı yönünde değerlendirmeler bulunmakta)... Bunun en önemli nedenleri; şiddet tanımının kapsamının genişletilmesidir. Avrupa Komisyonu'nun "iş ile ilgili şiddet" (work related violence) tanımı AB ülkelerinde kullanılmaktadır ki örneğin istismar da şiddet kapsamına alınmıştır (standart bir tanım kullanılması önemlidir) ve de şiddetin rapor edilmesi teşvik edildiği için daha fazla şiddet vak'ası kayıtlara geçmiştir. Bu noktada; zihinsel sağlıkları nedeni ile şiddet gösteren hastaların durumlarının da farklı değerlendirilmelisi gerektiğini hatırlatalım…

          Birleşik Krallık'da; yani İngiltere, Galler, İskoçya ve İrlanda'da NHS'ler tarafından 1999'da 14 ana inisiyatif ile başlatılan kampanya bazı NHS'lerde hızını kaybetse de örneğin Galler bölgesinde 2011 yılında geliştirilerek (örn. ambülanslara da kamera konulması gibi) uygulanmaya devam etmektedir. Galler'de eczacılar, GP'ler (aile hekimleri) ve birincil sağlık hizmeti sağlayanlar hazırlanan posterleri çalıştıkları yerlere asıyorlar. Posterlerde uyarı yer alıyor: şiddet içeren davranış, istismar halinde haklarında kovuşturma yapılacağı belirtiliyor, görsellerde sağlık personeli ve polis yan yana... Bu noktada "polis devleti imajı" söz konusu olacaktır. Yine bu posterlerde saldırı nedeniyle ceza alanların gazetelerdeki haberlerinin kupürleri yer alıyor, bu da "caydırıcılık" açısından etkili bir örnek olarak kabul edilebilir.

          Ayrıca tüm Birleşik Krallık'da NHS'ler savcılıkla birlikte hareket ediyorlar. "İçki ve uyuşturucu" kullandıkları için saldırganlaşan bireylerin sebep olduğu şiddet olayları bu ülkede çoğunlukta, bu da önemli bir nokta ve Türkiye’de sağlık çalışanlarına yönelik şiddet konusunda nedenlerden farklılık göstermektedir.

          İngiltere'de ise 2004 yılında en geniş eğitim programı başlatılıyor. Sağlık çalışanlarına tek günlük "Conflict Resolution Course" (Çatışma Yönetimi Dersi) veriliyor, 730 bin kişi bu eğitimi almış durumda. Tek günlük eğitim ne kadar maliyet-etkindir diye de düşünmek gerekli…
     

          BBC'de yer alan bir yorumda bu kampanyanın (2007 yılına ait haber) NHS'lere (İskoçya hariç) 2005-2006 yılı için 100 milyon GBP'ye (yaklaşım 300 milyon TL) mal olduğu söyleniyor. Ekstra güvenlik, eğitim personelinin devamsızlığından kaynaklanan maliyet, CCTV'ler, alarmlar, açılan hukuk davalarında savunma hizmetleri vs. Bu harcamalar Birleşik Krallık’da önemli eleştirilere neden olmuştu, Türkiye’de yapılan harcamalar acaba sorgulanacak mı?

          ZTZ kampanyasına "önemli olanın bu saldırı olaylarının bir daha tekrar etmemesinin önlenmesidir” denilerek; saldırı ya da istismar yaşandığında çok geç olduğu eleştirileri getirilmiştir.

          "We don't have to take this" sloganı ile ZTZ kampanyasındaki en somut adım, saldırıda bulunan kişinin GP'ye kayıtlı olma hakkının elinden alınmasıdır. Bu arada ameliyathaneye bile güvenlik görevlisi sokulduğu durumlar var ki bunlar uç örnekler... NHS, güvenlik görevlilerine saldırganı etkisiz hale getirmeleri için otorite verilmesini sağlamıştır (polis nezareti olmadan). 1000 GBP ceza kesiliyor; polis bir suç işledi demese de...

          Bir diğer uygulama da saldırganlara "kırmızı kart" gösterilmesi (hastaneden atılıyorlar vs.). İyi bir analoji, özellikle de Türkiye gibi futbolun sevildiği ve maçoizm/şiddet/futbol alâkası nedeniyle, bizde de düşünülebilir.  Genel olarak baktığımızda kampanyanın retoriği sert olmak ve "saygı kültürünü teşvik etmek" üzerine odaklanmış. Bu da kampanyanın genelinde dikkat çeken başarılı bir uygulama olarak görülebilir.

          Ayrıca 2003 yılında tüm sağlık personeline yönelik olarak bir CD hazırlanmış. İskoçya'da pilot projeler kapsamında sağlık çalışanlarına yönelik sorunu tırmandırmamaya yönelik tekniklerin öğretilmesi, şiddete neden olan faktörlerin belirlenmesi için araştırmalar yapılması, rehber kitapçıkların oluşturulması, üniversitelerle işbirliğine gidilerek materyal üretimi ve eğitim, strateji üretilmesi için işbirliği vb. yer aldığını görüyoruz.

          Burada altını çizmek istediğim bir nokta var. Şiddet gibi farklı tanımlamaları, farklı tezahürleri, farklı nedenleri olan bir "kamu sağlığı sorunu", "Zero tolerance" gibi "anında tedavi" ile çözümlenmeye çalışılmamalı. Yukarıda da belirtildiği gibi konulacak tanım bile istatistikleri etkileyecektir. Şikâyet edilmesinin teşvik edilmesi, mümkün olduğunca standart formların hazırlanması önemli prosedürler olarak görülmeli.

          Ancak bu soruna yönelik olarak "şiddet riskini azaltmaya yönelik", risk değerlendirmesi vs. yaklaşımları kamuoyunda artan korku ve endişeye neden olacaktır, riskin kapsayıcılığı da son derece dikkat ister ki bu da ayrı bir yazının konusu…

 

Hiç yorum yok: