13 Kasım 2011 Pazar

AFET, KRİZ ve RİSK: KOORDİNELİ YÖNETİM İÇİN İLETİŞİM

Kriz yönetimi özellikle de son yıllarda Türkiye'de özel sektör tarafından önemi kavranmaya başlanmış bir disiplindir. Ancak özellikle de kamu sektörü ve kimi özel işletmeler, kriz yönetimini daha ziyade reaktif bir disiplin olarak, yani "kriz masası" oluşturmaktan ibaret görmektedir. Şayet kriz yönetimini taktik bir disiplin olarak görürseniz bu yaklaşım bir dereceye kadar doğru olabilir. Ancak kriz yönetimi, sorun ve risk yönetimleri ile ilişki içinde bütüncül (holistik) bir anlayışla ele alınması gereken proaktif bir yaklaşımdır.
Sorun yönetimi, risk yönetimi ve kriz yönetimi farklı ama birbirini bütünleyen disiplinlerdir. Literatürde bu disiplinlerin kapsamları ele alınırken "tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan" türünden kimi tartışmalara da rastlanmaktadır. Farklı yorumlamalardan kaynaklanan bu tartışmalar sonucunda şöyle bir çıkarsamada bulunabiliriz: sorunu iyi yönetemezsek, risk artacak (bu noktada risk sorunlarından bahsedebiliriz) ve krize neden olacaktır. Eğer kriz yönetimini; kriz öncesi, kriz aşaması ve kriz sonrası aşamalardan oluşan bir model ile ele alırsak bu kapsayıcılık bir netlik kazanacaktır. Sorun yönetimi, özel sektör tarafından devlet ile ilişkileri de (lobicilik gibi) içine alacak biçimde ele alınabilirken, risk ve kriz yönetimleri ise gerek kamu, gerek özel sektör ve gerekse sivil toplum kuruluşları (STK) tarafından uygulanabilir.
Afet yönetimi ise afet meydana geldikten sonra bunun etkisi, bu etkiye verilen tepki, gelişme, önlem, zararın hafifletilmesi ve hazırlıklı olma aşamaları bir döngü halinde, süregelen ve birbiri ile ilgili aktiviteler serisi olarak ele alınmalıdır. Yani afet yönetimi, bir afetin başlaması ve sonra ermesi arasındaki eylemlerden ibaret değildir. Risk ve sorunların da yönetimini kapsayan, proaktif bir kriz yönetimi olarak düşünülmelidir.
Gelelim kriz ve risk yönetimlerinin en önemli bileşeni olan "iletişim" konusuna. İletişim, hedef kitleler arasında (paydaş kelimesini tercih etmememizin sebebi ayrı bir yazının konusu olsun) koordinasyonu sağlayan bir işleve sahip olmalıdır. Geçtiğimiz günlerde yaşanan her iki deprem felaketinde de devletin kurumları arasında, hükümetin kendi içinde ve medya, STK'lar ve yerel yönetimler ile, STK'ların birbirleri ile, bilim insanlarının da kimi zaman kendi aralarında ve devletin kurumları ile (vice versa) ve yine bunların birbirleri ile iletişimsizliklerinden kaynaklanan koordinasyonsuzluklar ile afet yönetiminin, reaktif bir kriz yönetiminin ötesine geçemediğini gördük.
Oysa ki devlet/STK/özel sektör arasındaki koordinasyonun sağlanması; başta ilgili kurumların birbirlerini ve halkı enforme etmesi, eğitim (afet yönetimi ve afet riski yönetimi için), lojistik, zararların giderilmesi, uzun vadeli çözümlerin hayata geçirilmesi, denetleme ve alınan sonuçların değerlendirilmesi gibi noktaların etkili biçimde hayata geçirilmesi açısından son derece önemlidir. İletişim, afet yönetiminde (ve de kriz yönetimi) ilgili kitleleri/kurumları bir arada tutan bir işleve sahip olmalı ve koordinasyonu sağlamalıdır. İmaj/etkinlik/algılama/itibar yönetimleri konusunda iletişimin gücünden yararlanıyoruz ama konu afetlere veya imal edilen risklere ve bunların yönetimine gelince, insan hayatının değerine saygıda ve kamunun çıkarının korunmasında tepkisel ve kaderci bir anlayışla "vah, vah" diyoruz, bir sonraki felakete kadar...

Hiç yorum yok: